“Az yalan söylenmez, yalan söyleyen her yalanı söyler” der Victor Hugo… Peki, yalanı kim söyler, nasıl söyler, neden söyler? Hiçbir şeyin tek nedeni yoktur hayatın bütünselliği içinde ama ben burada belirli bir açıdan ele alacağım yalan konusunu...
Şimdi şöyle bir ortam düşünelim: 2 yaşlarında bir çocuk… Evde koşturup duruyor. Elbette yürümeyi yeni öğrenmiş olmanın getirdiği koordinasyon eksikleri var. Bolca düşüyor, kalkıyor, sonra yine kalkıp sarsak sarsak koşmaya çalışıyor. Tatlı bir manzara yani.
Bir anne: Gözü çocuğunun üstünde: Nereye gidiyor, neye dokunuyor, neler ilgisini çekiyor anlamaya çalışıyor. İşte tam o sırada çocuk hızla sehpaya doğru koşmaya başlıyor. Anne endişeli “Hayır koşma, koşma oraya doğru, düşeceksin, bir tarafın incinecek şimdi” diye haykırıyor. Çocuk düşüyor, başı da hafifçe sehpanın kenarına geliyor. Çocuk, kısmen canı yandığından kısmen de korktuğundan ağlamaya başlıyor. Anne çocuğun yanında bitiveriyor. “Ah yavrum ah demiştim ben sana oraya gitme diye. Bak kızarmış alnın” Çocuk ağlamaya devam ederken anne işaret parmağını kaldırıp sehpaya doğru konuşmaya başlıyor “Pis sehpa! Acıttın yavrumun başını. Bir daha sakın yapma” Çocuk şaşkın bakıyor, anne ise tonunu yükseltiyor ve pataklar gibi sehpaya vurmaya başlıyor “Ah sana sehpa ah, bir daha acıtırsan yavrumun başını işte böyle döverim seni. Ah! “ Çocuk ağlamayı keser, hatta başını acıtan sehpaya bir fiske de o vurur. İşler durulur, çocuk gülmeye başlar, kriz çözülür.
Tanıdık geldi mi ? Bazen kendi annemizden bazen de başka annelerden, anneannelerden, babalardan, dedelerden kısaca bu şekilde davranan büyüklerden görmüşüzdür bu davranışı… İşte ilk sorumluluğu devretme eğilimi böyle ortaya çıkar. Kendi seçimlerimizin sonuçları bizi memnun etmiyorsa, sorumluluğu kabul etmez; bir başka şeye, insana, nesneye devretme eğilimine gireriz. Sürekli olarak bahaneler üretiriz. Her yaşta yaparız bunu ve üstelik bahane üretme konusunda oldukça da yaratıcıyızdır:
Okulda kırık not aldığımızda yeterince çalışmadım demeyiz de “Hoca bana taktı” deriz. Kimse “Eğer öyleyse, sen hocanın sana takmasını sağlamak için ne yaptın? diye sormaz…
Toplantıya geç kalırız; riskleri hesap edip zamanında yola çıkmadım demeyiz de “ Oooo bugün trafik ne çok, bittim valla” deriz. Aklından geçirse de kimse “ Trafik sana var da diğerlerine yok mu?” demez.
Para yatırdığımız proje istediğimiz gibi gitmez, zarar ederiz; “Yeterli ve doğru fizibilite yapmamanın sonuçları bunlar” demeyiz de “Arkadaş bende de ne şans varmış, bir işe girdik döviz aldı başını gitti” deriz.
Kilo alırız “Çok stres var iş yerinde şu sıralar” deriz… Kilo veririz yine “ Çok stres var iş yerinde şu sıralar” deriz. Bunları söylerken beğenmediğimiz hiçbir sonucu kendimizle ilintilendirmez, hayat sürekli bizim kontrolümüz dışındaymış gibi davranırız.
Belirli bir noktadan sonra bu bahane üretme davranışı öyle otomatik bir hal alır ki, kendi kendimize acımaya başlar, sürekli olarak nasıl mağdur edildiğimizi düşünürüz. Dikkat edecek olursanız “Mağdur olmak” demedim. Bilerek “ mağdur edilmek” ifadesini kullanıyorum. Aslında tehlikeli tip olma durumu tam da burada başlıyor. Çünkü mağduriyetin de nedenlerini kendisinde değil, başkalarında, başka şeylerde aradığı andan itibaren kendini aklamak isteyen insanoğlu, çeşitli kurgularla yalanlar yapılandırır. Yapılandırdığı yalanlara önce kendini ikna eder, sonra da çevreyi ikna etmek için mağduriyet perdesinin arkasından gölge oyunları oynar.
Bol bol insanlığın toplam değerleri üzerine cümle kurar ki kimse itiraz edemesin: Adalet, saygı ve tevazu ifadelerine hiçbir toplumda hiç kimse negatif anlam yüklemediğinden en bol sarf edilenler bu sözcükler olur… Mağduriyet psikolojisi büyür büyür ve gün sonunda zorbalığa evrilir.
İşte tüm bu nedenlerle yetişkin insan olmanın ilk koşuludur davranışlarının sorumluluğunu almak, kendi kontrol alanını oluşturmak ve yeri geldiğinde “hayır” diyebilmek… Yetişkinliğin yaşla bir ilgisi yoktur, tavırla ilgisi vardır.
Eğer koştururken düşüp başınızı sehpaya vurduysanız sehpayı falan suçlamayın, kızmayın sehpaya… Anneniz sizi uyaracağına sehpaya vurunca içiniz falan da rahatlamasın… Küçükken suçlayacak bir sehpası olanların, büyüyünce sehpa niyetine neye, kime vuracağını bilemezsiniz çünkü…
Comentários